Sayın Adnan Oktar'ın 3 Haziran 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 3 Haziran 2017

 

(İrlanda Başbakanı Enda Kenny’nin istifasının ardından İrlanda Başbakanlığına oyların yüzde 60’ını kazanan Hint asıllı Leo Varadkar seçildi. Varadkar, 1993’e kadar homoseksüelliğin suç olduğu İrlanda’nın ilk homoseksüel başbakanı oldu. Bu kişi on gün sonra yeni görevine başlayacak.)

Adamı özel görevden almışlardır, bunu da özel getirmişlerdir. Sırf homoseksüelliği yaymak, teşvik etmek, doğal göstermek tabii yani dünyayı kıyamete doğru çekmeye çalışıyorlar. Allah’ın gazaplanmasını istiyorlar ve güya Mehdiyet’e karşı Kuran’a göre gayriahlaki olan homoseksüellikle mücadele vereceklerini zannediyorlar. Yenilecekler, söyleyeyim. Mağlup olacaklar ilimle, irfanla, Kuran ile. Bunu görecekler beklesinler.

 

(Türkiye ve Rusya S 400 füze sistemlerinin sevkiyatına yönelik teknik konularda anlaştı ve savaş uçağı yapımı hakkında görüşmelere başladı. Rusya’nın Aselsan’ı olan Rostec’in Başkanı Sergey Çemezov füze sistemi görüşmelerinin yanı sıra Rusya ile Türkiye arasında beşinci nesil savaş uçağı üretiminde istişare edildiğini söyledi. Türkiye’nin kendi uçaklarının montajını yapabildiğini hatırlatan Çemezov “Tüm bu gelişmeler ışığında yeni ve modern bir şeyler yaratabiliriz” dedi.)

Tayyip Hocam’ı kızdırdılar. Tayyip Hocam da gereğini yapıyor. Tayyip Hocam kabadayı, Tayyip Hocam yiğit öğle İngiliz derin devletinin üfürmelerine Osmanlı tokadıyla karşılık veren bir yiğit. Çok iyi yapıyor Rusya ile tam işbirliği halinde olalım. Rusya ile burada uçak fabrikası kuralım, tank fabrikası da kuralım, füze fabrikası da kuralım. Kırıkkale’nin tesislerini genişletelim yer altında ama yer altında. Yerin 200-300 metre yer altında seri üretime geçelim.

 

(Bu akşam İstanbul Güngören’de iki grup arasında çıkan çatışmada saldırganlar otomatik silahlarla çevreyi taradılar. Haber verilmesi üzerine olay yerine çok sayıda polis ve sağlık ekibi sevk edildi. Çatışmada yaralanan beş kişi ambulanslarla çevredeki hastanelere kaldırıldı.)

Kardeşim bu nasıl iştir? Ben anlayamıyorum. Hayret ediyorum. Yani yer yer sivil polis, polis bulunması lazım. Mahallelerde gizli karakollar da olsun. Mesela bir ev, bir daireyi polis kiralasın. Orada beş-altı polis kalsın. Bir olay anında, anında müdahale edebilsinler. Gizli karakol bence çok caydırıcı bir yöntem. Her mahallede olsun. En az üç-beş gizli karakol. Orada polisler yaşasın, görev alsın. İnsin. Çıksın. Etrafın güvenliğini de sağlarlar. Bu tip şeylerde anında müdahale ederler. Ben mesela çok şaşırmıştım. CHP Genel Merkezi’ne adam kurşun sıktı. Kaçıp gidiyor. Akit Gazetesi’ne kurşun sıktılar. Hem de molotof kokteyl falan da attılar bildiğim kadarıyla. Çekip gidiyor adamlar. Elini kolunu sallayarak. Otomatik silahla birbirlerini tarıyorlar. Sanki böyle meydan muharebesi gibi. Ben hayret ediyorum.

 

Allah Her Duayı Kabul Eder, İnsana Hayırlı Olanı Nasip Eder.

Allah her duayı ibadet olarak kabul eder. Ama bizim için hayırlıysa onu meydana getirir. Mesela “Ya Rabbi” diyor “bana İstanbul’da falanca okulu kazandır.” Senin için hayırlı olmayacak o. Allah sana hayırlı olanı nasip ediyor. Kaderinde hayırlı olanı. Mesela başka bir yere gidiyor, onun için o hayır olmuş oluyor.

 

Cüzi İrade Diye Bir Şey Yoktur, Her Şeyi Yapan Allah’tır

Cüzi irade, cüzi put demektir. Cüzi irade, cüzi şirk demektir. Yani küçük put. Küçük şirk. Yani diyor ki, Allah’ın kontrol edemediği bir alan vardır kaderde insanın bildiği. İnsan bunu yapar diyor. Allah’ın haberi olmaz bundan diyor. Allah’ın kontrolü dışında bir şeyler yapıldığını söylüyor. Biraz daha konuşuyor. “Yok ya Allah’ın haberi olmaz mı? Var.” Kardeşim lafı niye uzatıyorsun? Allah’ın haberi varsa, Allah biliyorsa, Allah yaratıyorsa cüzi irade bitti demektir. Sen lafı hiç dolandırma. Allah biliyor mu, bilmiyor mu? Bilmiyor diyorsan, Allah’ı inkar etmiş olursun. Biliyor diyorsan, cüzi irade diye münasebetsiz bir mantığı geliştirmene gerek yok. Yani dürüst davran. Mesela onu söyleyenlere söylesinler. Desinler ki “Allah, cüzi irade dediğin yani insanın bazı fiillerini bilmiyor mu? Farkında değil mi Allah? Yani en başından haberi var mı yok mu?” Efendim var diyor. Varsa bitti. Ne lafı uzatıyorsun da cüzi irade diye laf çıkarıyorsun? Haberi yok diyorsa, Allah’ı inkar etmiş oluyorsun. Çünkü Allah’ı güçsüzlükle itham etmiş oluyorsun. İnkar etmiş olursun.

 

Modern İslam Peygamberimiz ve Sahabenin Yaşadığı İslam'dır.

Modern İslam sahabenin yaşadığı İslam. Peygamberimiz (sav)’in yaşadığı İslam. Hazreti Musa (as)’nın, İbrahim (as)’in, İshak (as)’ın, Yakup (as)’un, Hazreti Süleyman (as)’ın yaşadığı İslam. Hazret Süleyman (as) İslam’ı yaşıyordu. Ne yapıyordu? Sarayda yaşıyordu. Ne yapıyordu sarayda? En ileri teknoloji kullanılıyordu. Hava vasıtaları vardı. Kara vasıtaları var. Şu an bizim bilmediğimiz bir teknoloji. Hazreti Süleyman (as) zamanında elektrik var. Firavun devrinde elektrik var. Hazreti Yusuf (as) devrinde elektrik var. Resmi var görünüyor yani. Kullandıkları ampullerin resimlerini yapmış adamlar. Elektrikle ilgili yoğun bir çalışma olduğu ama oraya mahsus bir elektrik çalışması olduğu anlaşılıyor. Pil yapmış adamlar. Pil yapmışlar ve lamba var. Aydınlatıyorlar. Her türlü teknoloji var. İşte buna modern İslam diyoruz. Hazreti Süleyman (as) devrinde binanın her tarafı altın kaplı. Akıl almaz bir güzellik. Heykeller, resimler. Mükemmel müzik var. İnsanlar mükemmel güzel, bakımlı. Kadınlar çok güzel. Erkekler yakışıklı. Her yer pırıl pırıl temiz. Ayna gibi parlıyor. Her yerde Allah anılıyor. Her yerde insanlar dürüst. Kapılarda kilit yok. Şu an gördüğümüz gibi dikenli teller falan yok. İşte modern İslam bu. Resulullah (sav) devrinde de hiçbir yerde kilit yoktu. Herkes herkesle arkadaştı, dosttu. Hazreti Ali (kv) herkesle şakalaşıyordu. Sohbet ediyordu. Konuşuyordu.

 

Atatürk Hem Dindar Bir Osmanlı Paşası Hem de Modern Bir Cumhuriyet Aydınıdır.

Atatürk hem Osmanlı döneminde hem cumhuriyet döneminin en mükemmel, en aydın delikanlısıdır. Çok aklı başında bir Osmanlı subayıdır. Çok dindardır Atatürk. Allah’a, dine, Peygamber (sav)’e hayrandır. Açık açık da ifade etmiştir. “Allah’ın dini tam uygulansın, Peygamber (sav)’in sözleri tam uygulansın” yani Kuran’ı kastediyor “tam uygulansın” diyen. Cebinden Kuran ‘ı hiç eksik etmeyen bir insan. Hangi lider sürekli Kuran’ı cebinde taşıyor? Yani ben cumhuriyet döneminde hiç görmedim. Bir tek Atatürk’te vardır. Anıtkabir’de durur o. Deri kaplı Kuran. Cebinde, iç cebinde kalp hizasında taşımıştır her zaman. Her gün hemen hemen hafız efendileri çağırıp Kuran dinlemiştir. Kuran tilavetinden müthiş zevk alan bir insandı. Ve onlara Kuran’ın manasını da soruyordu ve konuşuyordu. İmam hatip liselerini açtırdı. İlahiyat fakültelerini açtırdı. İlahiyat fakülteleri çok büyük ihtiyaçtı o zamanlar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdurdu. Bak yüz bin cami var şu an. Yüz binin üstünde orda görevli imam efendi var, devlet tarafından tayin edilmiş. Atatürk’ün hizmetlerini say say bitmez. Yüz binlerce Kuran dağıttırdı Anadolu’da. Elmalılı tefsiri yaptırdı, ünlü. Elmalılı Hamdi Efendi’ye, ünlü Elmalılı tefsirini yaptırdı. Rica etti. Çok mükemmel bir tefsir. Onu da bastırdı, devlet kanalıyla halka dağıttı. Buhari-i Şerif’i tercüme ettirdi. Onu da herkese dağıttı. Hangi alim hangi hoca yapmış bunu? Abdülhamit yapmamış mesela bunu. Abdülhamit yapmamış ama Atatürk yapmış.

 

Şiir de Müzik ve Resim Gibi Çok Etkileyici Bir Sanat Dalı

Şiir tabii çok güzel bir sanat dalı. Resim gibi, müzik gibi çok ihtişamlı bir sanat dalı. Nazım Hikmet’i de rahmetle anıyorum. Çok çok muhteşem bir sanatçı. Muhteşem bir şair. Şiirleri çok çok güzeldir yani ruha derin etki yapan çok candan söylenmiş şiirlerdir. Niye “Allah rahmet etsin” diyorum? Çünkü öyle bir insan Allah’ı inkar edemez. O kadar sevgi dolu bir insan, o kadar asil bir insan Allah’ı inkar edemez ve Allah’ın yarattıklarına bu kadar hayran olan bir insan. O Ceviz Ağacı şiiri mükemmel. O baskıdan da yılmış. Onu da çok güzel ifade ediyor. “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında” diyor. Çünkü polis takibi çok yoğundu. Onun şikayetini çok nezaketli bir dille ifade ediyor. “Gözlerinin yapraklar adedince” olduğunu söylüyor. Çok güzel. “İstanbul’u seyrediyorum oradan” diyor. Bayağı güzel. Yani öyle bir varlık olmayı birçok insan ister. Çok fazla gözü olan, İstanbul’u rahat rahat seyreden, kökü yerde meyveler veren bir ağaç. Çok hoş bir temsil. Çok güzel bir anlatım. Mükemmel bir şair.

 

(“Yemin edip tutmadığımda ne yapmam gerekir?” sorusuna cevap)

Yemin edip tutmadığında onun Kuran’daki karşılığı olan diyeti ödeyeceksin. Ya fakirlere yiyecek yedireceksin. Fakir insanlara kendi doyduğun gibi doyup sofradan kalkmalarını sağlayacaksın. Kuran’da o çok detaylı izah edilmiş. Mesela kurban kesersin. Allah’a bir vaatte bulunursun. “Ya Rabbi” dersin “sana bir kurban adak adıyorum şu işim hallolursa kurban keseceğim” dersin. O kurbanı kesersin. Onun da etini fakirlere dağıtırsın. Hepsi Kuran’da detay detay anlatılmıştır.

Bir insan yemin etti mesela yeminini tutamadı. On yoksulu doyuruyor. Ne kadar güzel. On yoksulu. Ama mükemmel bir doyurma olacak. Öyle hani bazıları yarım ekmekle falan öyle değil. Kendi ailesine uygun gördüğü mükellef bir ziyafetle veyahut o devirde mesela kölelik yaygındı bir köleyi azat etmek. Parasını veriyor sahibine. Mesela diyor ki adam “Elli altın verirsen yahut on altın verirsen özgürlüğünü kabul ederim.” Götürüyor. On altın veriyor. Adama “sen özgürsün” diyor. Adam havalara sıçrıyor. Bu da bir kefarettir, yemin kefareti. Bayağı güzel ve Allah işte köleliği de bu sistemle birçok tedbirle ortadan kaldırmış oluyor. Çünkü bu sistemde köle kalmaz. Veyahut maddi imkanı yoksa üç gün oruç tutuyor. O da olur, üç gün oruç.  Ama bak aç açık insan kalmıyor. Bak yemek yedirmek, köleyi azat etmek. Hep insanları sevindirecek şeyler. Hep güzelleştirecek şeyler.

 

Zenginliğin Faydası Hayır İşleri Yapmak, İhtiyaç İçinde Olanları Sevindirmektir.

Bazı arabaların egzozunu gürültülü yapıyorlar. Yani uzay aracı gibi acayip homurtu çıkartıyor. Bence küçük düşürücü. Yani çok kötü bir sükse yöntemi. Millet oraya bakacak gürültüye. Diyeceksin “Adam ne kadar zengin.” Arabanın içinde zaten görünmüyorsun. Kim olduğun da belli değil. Belli olsan daha da kötü mahcup olacaksın. Çünkü sükse yapmaya kalkıyorsun. Kötü bir yöntemle kendini küçük düşürerek, zenginliğini vurgulamaya çalışıyorsun. Yani muazzam bir homurtuyla “haberiniz var mı ben zenginim” diyorsun. Yani böyle bir gösteriş olur mu? Elalemi ne ilgilendirir ayrıca senin zengin olman? Zenginsen hayır işleri yap. Güzellik yap. Onlar sükse olur. Yani arabanın homurtusuyla sükse olur mu? Bayağı rahatsız edici bir gürültü. Yani burada bakan insan onun gösterişçi biri olduğunu, zavallıca bir yöntem kullandığını, kendini mahcup ettiğini düşünür. İnsan onun adına utanır, yani öyle bir şeyde. O zaman elbise giydiğinde de gürültü takan bir şey bulundursun üstünde. Mesela pahalı bir elbise giyiyor. Işıklar yanıp sönsün. Gürültü çıksın üstünde bayağı motor gürültüsü gibi, hepimiz ona bakalım çok zenginmiş diye. Bundan ne farkı var bunun? Çok münasebetsiz bir hareket, araban pahalıysa iyi işte, Allah’a şükret. Hamd et ama şamata yapmana gerek yok. Korna çalınması da doğru değil tabii. Uyuyan çocuklar var, yaşlılar var. Yani herkes yapmış olsa muazzam bir kargaşa olur ama hayati bir konu varsa, adam uyuyor ayakta, arabaya doğru yürüyor. Ona korna mecburen gerekir. Öyle çok uyuyan insan oluyor.

 

(Tunsten ışığının kaşifi olan Dr. Colin Fink, Mısırlıların bundan yaklaşık 4300 yıl öncesinden zıt kutupla bakıra elektrik kaplamayı bildiklerini söylüyor. Mısır’da Dendera’daki Hathor Tapınağı’nın duvarlarında bulunan bu resimlerde görülen figürler günümüzde kullanılan ampullere oldukça benziyor. Bilim adamları bunu hayretle izlemişler.)

Bir de zaten piramitlerin iç kısımları karanlık. Orada çalışma yapmış bu insanlar. Resimler yapmışlar, ince detaylarla ilgilenmişler. Normalde o çalışma içerisinde aydınlatacak bir malzeme kullanmaları gerekiyor, mum, çıra gibi bir şeyle aydınlatmaları lazım. Mum yaksalar o isin tavana az da olsa bulaşık olarak iz bırakması gerekiyor. Yahut çıra olduğunda bulaşık olarak iz bırakması gerekiyor, az da olsa. Bunların çalışma yaptıkları yerler, hep zifiri karanlık yerler. Yer altında, yerin üstünde, taşların içerisinde, o piramitlerin içinde geniş alanlarda muazzam resimler yapmışlar. Bu karanlıkta yapamayacağına göre. Bu ışık kaynağı ne olabilir? Elektriğin dışında, ampulün dışında aydınlatma alameti olarak hiçbir şey yok. Çıra kullanmaları mümkün değil. Mum kullanmaları mümkün değil. Yağ kandili kullanmaları mümkün değil. Hepsinde is olması gerekiyor. Milim iz yok. Hiçbir şekilde yanan bir maddeye ait iz yok. Bu da ampulle aydınlatılma yapıldığının açık delili oluyor.

 

Demokratik Gösteri ve Protesto Yürüyüşü Her Vatandaşın Doğal Hakkıdır Ancak Yakma, Yıkma, Güvenlik Görevlilerine Saldırma Asla Kabul Edilemez

Gezi Parkı olaylarının 4. yıldönümü.  Böyle bir olayı yıldönümü kutlanacak bir olay haline getirmenin alemi ne? Ne gerek var? Bu sadece gerilim meydana getirmeyecek mi? Üzüntü meydana getirmeyecek mi? Huzursuzluktan başka ne verecek bize? Faydalı bir yönü varsa söylesinler anlayayım. Orada ağaçlar söküldü tamam, başka yere diktik dediler tamam. Zaten hükümet ondan vazgeçti ayrıca oradaki eyleminden. Onun yerine ağaç diktiler. Fazlasıyla ağaç diktiler. Dikilmediyse geri kalanı da tamamlatabiliriz. Hadi farz edelim hata oldu diyelim bir hatanın yıl dönümü olur mu? Bu bizlere zarar vermekten, üzüntü vermekten, tedirginlik vermekten başka neye yarar? Niye kutlamamız gereksin? Bana anlatırsalar ben bir cevap vereyim.

 

(Gezi eylemlerinin 4. Yıldönümünde Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Gezi direnişi 80 sonrası dönemin en demokratik, barışçı ve birleştirici hareketiydi. Haksızlığa karşı susmamayı hatırlatanlara selam olsun” demesine cevaben Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi; “Bu nasıl hak ve özgürlük mücadelesi ya? Bir şehri yakacaksınız yıkacaksınız, polislerimizi şehit edeceksiniz, cam çerçeve her şeyi indireceksiniz ve buna hak ve özgürlük mücadelesi diyeceksiniz. Size ne yapıldı ki hak ve özgürlük mücadelesi veriyorsunuz?” dedi.)

Ağaç kesildi niye ağaç kesildi demesi bir insanın normal onda bir şey yok. Güzel bir tavır. Ama benim gördüğüm Cumhurbaşkanı’nın evine yaklaşıldı yaklaşık yüz elli metre falan kaldı linç girişimi vardı. Bu dehşet verici burada kutlanacak bir şey yok, biz utançla hatırlayacağımız bir olay bu. Yine Başbakanlık Konutu basıldı Tayyip Hoca’ya ulaşmaya çalıştılar eğer orada olsalar linç edecekler yani şehit edecekler öyleydi görünüm. Polisi darmadağın ettiler polis direnmedi kafasında kukuletalı adamlar hatırlıyorsunuz ellerinde sopalarla falan başbakanlık binasını talan ettiler. Taksim’de. Bunların övünülecek bir yönü yok. Tencere çalıyorlar falan bilmiyorum kanuna hukuka uygunsa. Hoşuna gitmeyen bir şeyi insanlar toplanıp protesto edebilirler izin alsınlar sokağa çıkar olur tencere de olur tava da olur ne istiyorsa yapsınlar. Hukuki olduktan sonra bir mahsuru yok.

 

(Açlık grevindeki şahıslarla ilgili Süleyman Soylu’nun verdiği bir bilgi var. İçişleri Bakanı “Nuriye Gülmen hakkında yakalama kararı çıkartılmış, 9 Mayıs 2012 tarihinde hapse atılıyor. 1 Nisan 2015’te salındıktan sonra DHKP-C örgütüne üyelik operasyonu sırasında tekrar gözaltına alınıyor ve adli kontrol ile yurt dışı yasağı oluyor. 10 Nisan 2015’te açığa alınıyor. Uzun bir liste var, afiş asma, örgüt adına basın açıklaması, DHPK-C mensuplarıyla aynı evde örgüt adına çalışma ve daha birçok eylem. Bunlar OHAL çıkmadan önce yaşanan şeyler. Yani bu kişinin DHPK-C’yle doğrudan organik bir bağ söz konusu” diyor Süleyman Soylu. İçişleri Bakanı.)

Şimdi Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi benim bildiğim terör yapan bir komünist hücre. Eylem de yaptıysa, terör örgütü mensubu olmak zaten suç. Eylem de yaptıysa örgüt adına bu da suç olmuş olur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunlarıyla çatışıyorsa, savcılık iddianame düzenler, mahkeme de ona uymayı uygun görürse cezayı uygular veyahut tutuklama kararı alabilir. Benim burada istediğim kanuna hukuka uygun olmayan ne var, itiraz edenlerin onu söylemelerini istiyorum. Onun dışında olmaz. Mantıklı değil.  

 

(ABD’nin Türkiye’yle paylaşmadığı YPG’ye verilen silahların listesi ortaya çıktı. Verilen silahların bir kısmı şöyle; 6 bin adet biksi makineli silah, 3 bin 5 yüz adet doçka ağır makineli silah, 3 bin adet roketatar silahı, bin adet tanksavar, 235 havan, 3 yüz adet taktiksel olmayan araç. 60 adet standart olmayan araç, 150 adet gece görüşlü koruyucu gözlük, 150 adet mühimmat monte edilmiş kızıl ötesi radar.)

Türkiye gelenekçi Ortodoks sistemden çok çekiyor. Tayyip Hocam da akılcı şekilde onları dengeliyor ama Türkiye’nin bir an önce çok modern Avrupa’nın en modern ülkesi olması gerekiyor. Çok kaliteli olmamız gerekiyor. O zaman ne bizim Güneydoğumuzda bir devlet kurmaya kalkarlar, ne şu olur ne bu olur. Bir kere İsrail’le çok samimi dost olmamız lazım ve bütün ülkeleri sevmemiz lazım. Ve kalitede, sanatta, estetikte Avrupa’nın en iyisi olmamız lazım. Bunu çok kısa sürede kolayca elde edebiliriz. Ve darbeleri de kökten önleyen bir sistem bu. Kalitenin yükselmesi demek darbenin durması demektir. Bunu hükümete rapor olarak da hazırlayıp sunalım. Israrla da üzerinde duralım.

 

Allah Her Şeyi Sebeplerle Yaratır. İmtihanın Gereği Sebep Sanatı Var

Su boruları var. Baraj var. O sebep zinciri olmadan su orada aklını alacak şekilde aksa, sen zaten mecburen iman edersin. Taştan su aksa iman edersin. O sebep zinciriyle senin olayı makul görmeni sağlıyor Allah. Mesela “Telden elektrik akıyor” diyor. Lamba yanıyor çok makul görüyorsun. Bir kere lamba yanması diye bir şey yok. Çünkü lamba ışık saçmaz. Dışarısı simsiyah karanlık. Bizim bu ışık diye değerlendirdiğimiz olay o fotonları yani dalgaları beynimizin yorumlamasına biz ışık diyoruz. Dışarıda ışık yok. Zifiri karanlık var. Dışarıda ses de yok çıt yok dışarıda. Sesi bizim beynimiz yorumluyor. Bir tek insanın beyni yorumlar sesi. Yani dışarıda sadece dalga var. Ses yok. Çıt yoktur. Uzayda çıt yoktur. Dalga gelir, dalgayı sen bir tek sana mahsus olmak üzere ses olarak duyarsın. Senin ruhun ses olarak duyar, kulaksız olarak. Görmede de aynı şekilde. Elektrik akımını ruhun görüntü olarak görüyor. Ama Işıklı renkli görüntü olarak görüyor. Üç boyutlu, renkli, ışıklı, görüntü. Dışarıda ışık yokken beynin onu ışık olarak görüyor. Dışarıda renk yokken, beynin onu renk olarak görüyor. Yani biraz derin düşünseler Allah’ın muhteşemliğini hemen görecekler. Yüzeysel düşündükleri için göremiyorlar.

 

(İngiltere’nin başkenti Londra’da bir minibüsün yayalara çarptığı bildirildi. Bir kadın görgü tanığı, beyaz bir minibüsün yayaların üzerine direksiyon kırdığını ve en az beş veya altı insana çarptığını söyledi. Ama en son gelen haberler yirmi yaralı. “Londra’da dehşet gecesi” diye veriyorlar haberlerde.)

Sevgisizlik, gelenekçi İslam anlayışı, Ortodoks kafa. Sen namaz kılmayanı öldürmeyi caiz görürsen ki Diyanet’in kitaplarında yazıyor Buhari’de, Müslim’de, Tırmizi’de. Sakal kesen insanın öldürülmesini savunursan, zina eden adamın öldürülmesini savunursan, Avrupa’da serbest cinsellik çok yaygın. Adam diyor ki “Bunlar zina ediyor ben öldüreceğim” diyor “sakalını kesiyor” diyor “Müslüman” ben bunu da öldüreceğim diyor. Zekat vermeyeni öldürmekten bahsediyor hadisler, adam gidip zekat vermediği için adamları öldürmeye kalkıyor. Dinini değiştiren oluyor, ateist oluyor onu da öldürmen gerekiyor diyor, hadis var diyor. Önce o dehşet dolu mantığı savunan uydurma hadisleri ortadan kaldırmak lazım. Ve Diyanet onu kabul etmediğini açıklaması lazım.



DEVAMINI GÖSTER

Vepra të lidhura